Skip to main content

YAŞAMSAL ÖLÇEK

Ölçek tüm yaşamın belirleyicisidir. Yaşam bu anlamda hassas ağlardan oluşur. Ağlar alt yaşamsal büyüklüklerin iletişimini kurar. Bu yaşamsal büyüklükler ne ilginçtir ki bağımsız olmak ya da doymaz bir büyüme yoluna girebilir. Sistemden çıkabilir ya da sisteme yıkıcı etkiler yapabilir. Hatta zaman zaman bu atipik çıkışlar yaşamsal olarak çok önemli olabilir çünkü hiçbir yapı sonsuza kadar aynı kalamaz. Böylelikle çeşitlenen yeniden yapılanan döngüsel yaşam bir üst düzeyde yeniden kurulmuş durulmuştur. Dengededir. Bu varoluşsal yapının temeli ölçektir.

İçinde yaşadığımız antreposun durum tam da bu durumda yaşadığımız dünyayı tümü ile değiştirdi. Ölçeksiz büyüme ölçeksiz üretimi getirdi. Kentler kırı yuttu, yaşamsal boşluklar kayboldu. İnsanın toprağa da hükmetmesi ölçeksiz tarımsal faaliyetlerle dünyanın daha da fazla kirlenmesine, doğanın çekilmesine ve direnç yapılarının kırılmasına neden oldu. Tümü ile bu hali bir oburluk olarak adlandırmamak mümkün. İnsan olarak biyolojik bir programımız var ancak biyoritmin tümü ile dışında süren bir evrim geçiriyoruz. Bu sentetik evrimleşme dünyanın kendi içine çökmesine neden olabilecek paradigmasal bir kayma yaratmış durumda. Kırılan tüm yapıların yeni bir sarmal ağ ile bütünleştirilmesi ve ekolojik servislerin yeniden oluşturulması dahi söz konusu. Yeni mimarlık, bir sistem kurucu olarak mimarın sorumluluğu bu bağlamda yeniden tanımlanıyor olmalı.

Ekolojik mimarlık bir görüntü değildir. Şu anda konuştuğumuz atık yönetimi, suyun korunumu, malzeme üretim süreçlerinde emisyon kontrolleri, hafiflik, yere duyarlılık, doğru yönlenme, enerji tüketimi, kendi enerjisini üretme potansiyelleri, karbon ayak izi, yeşil mimarlık, yeşil çatılar, yenilebilir üretimler, geri dönüştürebilirdik, döngüsellik vb. kavramlar ya da bu dizgeyi sağlayan sertifikasyonlar aslında sadece bir farkındalığın göstergeleri. Mevcut stokların korunması, yer açma -boşaltma, fosil yakıttan tümü ile uzaklaşma araç kullanımında neredeyse tekerlekten kurtulma, temelsiz yapılar, hareketli yapılar, dönüştürülebilirlik, ısıl ada sorunsalı, kaynakların adaletli kullanımı, yersel kodlar, bu arada bedenin kullanılması bile ekolojik bağlamın tamamlayıcı unsurları. Ancak bundan böyle yukarıda bahsettiğim dönüştürücü ağın sibernetik bir kurgu olduğundan bahsetmek lazım. Bu parametrik bir bütünsellik ve ağın her noktasına olan etkilerin anlık test edilmesi üretilen her şeyin tüm çıktıları ile o andaki değerlendirmesi ile okunması çözümlenmesi hatta onay mekanizmalarının ta kendisinin olması kaçınılmaz gözüküyor. Büyüme kavramı da gerekliliklerle ilişkili olmak durumunda. Her şeyden önce son 25 yılda tüm dünyanın, geleceğin kaynaklarını tüketmesi bile yeni kaynak kullanımının artık mümkün olmadığını gösteriyor. Yeni düzen bunun üstüne kurulmak durumunda.

Daha önümüzde keşfedilecek çok fırsat var ıskalananlar adına da. Ürettikçe yeni deneyimler kazanıyoruz. Sentetik olan ve doğal olan arasındaki akılla okuduklarımız ve tabi ki bu çok geniş aralıktaki yeni yaşantı olanakları bizi çok daha kompozit melezlemelere yönlendiriyor. Her şeyden önce üretilmiş olan her şey kaynaktır. Bu nedenle yeni var olanın yerine geçen değil onun bir parçası bazen bir takısı olarak vardır. Tüm modüller yaşamsal olanı da üretmekle mükelleftir. Dünyanın artık besleyemeyeceği bu nüfus yaşadığı her yeri beslenme döngüsünün bir parçası olacak şekilde kullanmak durumunda. Artık toprağı işlemek son bulmak durumundadır. Yeni bir medeniyet adaletli kaynak kullanımından, ölçekli yaşamaktan, yaşamanın salt tüketim olmadığının bilici ile samimiyetten geçiyor. Buluttan nem kapmayı bilmek gerekiyor.

Deniz Aslan